2001 yılında En İyi Çağdaş Jazz Albümü dalında Grammy'e layık görülen Marcus Miller, 1959'da Brooklyn'de dünyaya geldi. Müzisyenlerle dolu bir ailede yetişen sanatçı, küçük yaşta çok farklı türlerde müziklerle bağlarını kuvvetlendirmişti. 13 yaşına geldiğinde klarnet, piyano ve bas gitar çalabiliyordu ve müzik yazmaya başladı. Ama en büyük tutkusu bas gitardı ve 15 yaşında New York'ta çok sayıda grupla çalışmaya başladı. Kısa süre sonra flütçü Bobbi Humphrey ve klavyeci Lonnie Liston Smith için müzik yazmaya ve onlarla bas çalmaya başladı. 

Sonraki yılları New York'un aranan stüdyo müzisyeni olarak geçiren Miller, Aretha Franklin, Roberta Flack, Grover Washington Jr., Bob James ve David Sanborn gibi isimlerle çalıştı. Basçı olarak 400'ün üzerinde albümde yer aldı, bu albüm sahiplerinin arasında Joe Sample, McCoy Tyner, Mariah Carey, Bill Withers, Elton John, Bryan Ferry, Frank Sinatra ve LL Cool J gibi çok farklı isimler vardı.

1981'de gençlik idolü Miles Davis ile turneye çıktı ve onunla iki yıl boyunca çaldı. Ardından 20 yılı aşkın bir süre boyunca R&B ustası Luther Vandross ile müzikal bir ilişki kurdu. Vandross repertuarına prodüktör ve yazarlık anlamında çok sayıda hit kattı. Prodüktör ve stüdyo müzisyeni olarak geçirdiği yılların ardından 1993'te Miller solo kariyerine odaklanmaya karar verdi.

Son birkaç yıl içinde Miller pek çok filmin müziğine de imzasını attı. Uzun soluklu hayranları için ya da küçük çocuklar için olsun, Marcus Miller'ın tüm müziklerinin dayandığı tek bir kaide var; o da her şeyi gerçek tutmaktan geçiyor.

"Olympia'da dahi basçı, hevesli ve büyülenmiş seyirciye yeteneğinin genişliğini gösterdi. Üç buçuk saat süren çok yüksek seviyede bir performans sergiledi."
Le Monde